İşçi Sınıfının Ortaya Çıkışı
Osmanlı İmparatorluğu döneminde işçi sınıfı inşaat, madencilik ve askerlik sektörlerinde ortaya çıkmıştır. Ücretlilerin oluşturduğu 1,5 milyonluk iş gücünün yaklaşık 290 bini vasıfsız işçilerden meydana geliyordu. 19. yüzyılın başlarında Ege Bölgesinde yabancıların kurduğu tarım işletmelerinde de işçi sınıfı ortaya çıktı. Özellikle pamuk tarımının gelişmesine bağlı olarak yeni köylü tipleri, geçici ve sürekli olarak işçi çeşitleri oluşmuştur. Ayrıca demiryolları inşalarının çoğalmasıyla birçok kişi işçilik yaparak gelir elde etti.
Sanayi Devriminin İngiliz İşçi Sınıfına Etkileri ve Sendikalar
İngiliz işçi sınıfı, Avrupa'daki diğer ülkelerin işçi sınıflarından farklıdır. İngiltere'nin tarih sahnesine erken çıkışı, kısa sürede büyümesi ve dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu olması sebebiyle işçi sınıfları ve hareketleri 19.yüzyılın başlarında daha yoğun halde gözlenir. Kapitalizmin hızla gelişmesi, işçi sınıfındaki artış ve işçi mücadelelerinin başlamasına neden olmuştur. İşçiler ilk defa dayanışma ve yardımlaşma sandıkları etrafında bir araya gelmişlerdir. Bunlar tek bir soruna bağlı olarak kurulur, sorun ortadan kalkınca da yok olurlardı.
İngiliz işçi hareketlerinin kökeni işçi ve burjuva sınıflarının başrolünü oynadığı 1789 Fransız Devrimi'ne dayanmakta, onlara yol gösterici olmaktadır. Bu etkileşim sonucu tarihteki ilk bağımsız işçi hareketi Londra Corresponding Society-LCS (Londra Yazışma Derneği) kurulmuştur. Bu dernek onların sınıf bilincinin gelişmesine sebep olmuş ve 1830'lara doğru başlanan yasal sendikal örgütlerin kuruluşuna da etki etmiştir.
İngiltere'deki işçi aristokrasisi, kapitalizmin gelişim karakterine göre şekillenmiştir. Burjuva sınıfı sömürgeciliğin olanaklarıyla, işçi sınıfının bir kesimine yüksek ücret ödeyerek işçi aristokrasisini meydana getirmiştir. İşçi sınıfı mücadelesinin merkezindeki parlamentarist yönelim ve işçi aristokrasisinin varlığı İngiliz işçi hareketlerinin ayırt edici özelliği haline gelmiştir.
1850'lerdeki metal makine sektöründe çalışan işçiler bazı dernekler kurmuş ve bu derneklerin birleşmesiyle ayrıcalıklı bir kesimin örgütlendiği ilk sendikal yapılar (Trade-Union'lar) oluşmuştur. Sendikalar kendi ayrıcalıklı konumlarını korumak için, yüksek ücret alan, iyi hayat şartlarına sahip, belirli meslek gruplarına dahil vasıflı işçiler tarafından organize edilmekteydi. 1890'lara doğru işçi kitlelerinin örgütlenme arayışları hızlandı. Bunun sonucunda New Unionizm olarak adlandırılan, düşük ücretli işçileri kapsayan ve İngiliz işçi sınıfının sendikal örgütlenmeyle daha fazla bütünleşmesini sağlayan Yeni Sendikacılık oluştu.
Sendikal bürokrasi, sendikal mücadeleyi ekonomik taleplerle sınırlayarak işçi sınıfının, sermaye tarafıyla çatışmasını engelliyordu.
1880'lerde işçiler için grev, siyasal eylemlerden uzaklaşmanın, kaçısın bir yolu haline gelmişti. İngiliz sermayesinin uluslararası pazarda tekel üstünlüğüne sahip olması, devrimci düşüncelerin işçi sınıfı üzerinde etkili olması ve yaygınlaşmasına engel olurken, siyasal eğilim olarak reformizmin sınıf içinde egemenlik kurmasını sağlamıştır.
Türkiye'deki İşçi ve Sendika Hareketleri
Sendika; işçilerin ücret, yıllık izin, çalışma saatleri, çalışma koşulları gibi ekonomik ve sosyal haklarını korumak amacıyla toplu sözleşmeler yaparak işçileri koruyan, hayat standartlarını yükseltmesini ve sendikal güvencelerin geliştirilmesini amaçlayan örgütlerdir. Sendikacılık demokratik bir oluşumdur ve ancak demokratik kurum ve kuralların gerçeklik kazandığı toplumlarda yer alabilmektedir.
İyi bir işçi hareketi için gelişmiş bir sanayileşme olmalıdır. Türkiye'deki sanayileşme ve işçi hareketi tarihsel açıdan batıdakileri geriden takip ettiğinden, işçi hareketi doğuşu ve gelişimi esnasında sürekli olarak Batı işçi hareketliliğini örnek almış ve ondan etkilenmiştir. Türkiye’deki işçi hareketinin diğer ülkelerdekinin aksine; aristokrasiden, sınıf mücadelesinden bağımsız olarak doğup gelişmesi önemli bir özelliğidir.
1927'de yapılan sanayi sayımına göre mevcut sanayi işletmelerinin büyük çoğunluğu dörtten az kişi istihdam etmektedir. 1980'de yapılan nüfus sayımına göre ise; 18 milyonluk toplam faal nüfus içindeki ücretli ve maaşlı kesim ancak 1/3 oranındadır. Ancak sanayileşme düzeyi ve işçi sınıfı birikimi ele alınırsa Türkiye'deki işçi hareketinin gelişim aşamalarında oldukça erken olmasına rağmen belirli haklarla donanmıştı örneğin 1962 yılında sanayi kesimi toplam iş gücünün yalnızca %9.8' ini kapsarken, toplu sözleşme ve grev hakkı 1963 yılında tanınmıştır.
Köylülükten işçiliğe geçişin kitlesel, sert ve ani olmayışı, işçilik kökeninde zanaat geleneğinin zayıf olması sebepleriyle Osmanlı işçi sınıfı II. Meşrutiyet dönemine, örgütlenme ve mücadele deneyiminden yoksun halde girmiştir. Bu döneme kadar işçilerin direnişi ve mücadele şekilleri genellikle; makine kırıcılığı, işi savsaklamak, işi terk ederek köyüne dönmek, üst makamlara şikâyet etmek şekillerinde olmuştur. 1895 yılında kısa ömürlü olarak, 4 bin kişinin istihdam edildiği devlete ait olan Tophane fabrikalarında gizlice kurulan Amele-i Osmanlı Cemiyeti direniş açısından Tanzimat dönemi boyunca yapılan en kayda değer gelişmedir. 1880’lerde daha çok madenler, tersaneler, demiryolları ve dokuma imalathanelerinde gayrimüslim işçilerin kurup idare ettiği yardımlaşma sandıkları kurulmuştur. Asıl işçi eylem ve örgütleri 1908’de canlanmıştır.
Savaş yıllarında izlenen politikalar ve Tek Parti dönemindeki baskıcı ve yasakçı uygulamalara rağmen işçilerin belli bir düzeyde örgütlenme ve mücadele girişimleri başlamıştı. Ancak Türkiye’nin çok partili sisteme geçişine rastlayan 1946 yılında sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağının kaldırılmasıyla sendikacılık dönemi hızlanmıştır.
Askeri darbe dönemlerindeki 1960’lar sendikal hakların geniş kullanım olanaklarının sağlandığı bir dönemken; 1980’ler sendikal faaliyetlerin askıya alındığı, sendika ve konfederasyonların kapatılıp işçilerin ve sendika kurucularının tutuklandığı, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarına katı sınırlamaların getirildiği bir dönemdir.
12 Eylül Türkiye sendikacılık hareketi için önemli bir kesinti dönemi olarak görülmekteyken 1983 sonrası sendikal liderler, sendikalı ve sendikasız işçiler için önemli bir tecrübe dönemi olarak adlandırılır. Sendika üyesi olmayan stajyer işçi çalıştırılmasının sağlanması, ihtiyaç fazlası asker yükümlülerinin işyerlerinde çalıştırılması, özel güvenlik görevlilerine sendika yasağı uygulanması, sendikal hakların kısıtlı ve grevlerin yasaklandığı serbest bölgelerin kurulması ve sendikal hakların söz konusu olmadığı “eve iş verme” sisteminin yaygınlaştırılması bu dönemde örgütlenmeye karşı uygulanan politikalardandır. 1987’den itibaren yapılan grevlerin çoğalmasıyla birlikte, 1989 yılında bir kısmı yasalarla düzenlenmiş, bir kısmı yasalarla açıkça yasaklanmış ve kitlesel olan grev-dışı eylemler zirveye ulaşmıştır. 1989 sonrası dönemde sendikalı işçilerin artan mücadelesi hem ücretlerde reel olarak artışa neden olmuş hem de siyasal düzlemde önemli bir yer tutmaya başlamasını sağlamıştır.
1990’lı yıllar işçi hareketleri ve sendikacılık alanında gündeme gelen yeni bir olgu, kamu çalışanlarının örgütlenmesinin başlaması ve gelişmesidir. Memurların siyasal ve sendikal haklarına konulan kısıtlamalar işçilerinkinden çok daha kapsamlıdır ve bireysel özgürlükleri sınırlayıcı özellikler de içermektedir. Anayasa, Ceza Kanunu, YÖK Yasası, Devlet Memurları Yasası gibi kanunlarla memurların grev ve toplu istifa gibi topluca yapılacak filleri yasaklanmış, bu yasaklar için çeşitli cezalar belirlenmiş, üniversite öğretim üyeleri ve öğretmenler gibi kesimlerin derneklere üye olma hakkı bile ön izne bağlanmıştır.
Türkiye’deki işçi ve sendikacılık hareketlerinin demokrasinin, oluşum süreçlerine yoğun bir katkısı olmamıştır. Bunun sebebi Türkiye’deki aristokrasi devriminin ülkedeki sanayileşmenin erken bir safhasında ama Batı’ya göre geç oluşmasıdır.
Günümüzdeki sendikalarının ortak özellikleri:
- Sendikalar, emekçi kitlelerinin siyasal düşünceleri, dünya görüşleri, dinleri, kökenleri ve cinsiyetleri ayrımını gözetmeksizin tümüne açık olması sebebiyle birer kitle örgütleridirler.
- Kapitalist toplumlardaki işçi sınıfının hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için kurulmuş olduklarından birer sınıf örgütleridirler.
- Sendikaların siyasal partilerden, işverenler ve örgütlerinden ve de devletten bağımsız olması sebebiyle bağımsız örgütlerdir.
- Sendika üyelerinin, sendikayı temsil edecek veya yönetecek kişi ve organları özgürce seçebilmesi, sendikal kararların hazırlanması ve uygulanmasında etkin şekilde rol alması gerektiğinden; sendikalar demoktarik örgütlerdir.